BİDAT VE HURAFELER
- Telegram
Allah’ın İnsanlığa hidayet rehberi olarak gönderdiği bütün peygamberler, insanları yanlış inanç ve davranışlardan korumak ve doğru olana yönlendirmek üzere gönderilmiştir. Peygamberlerin insanlığa getirdikleri en önemli ve ilk mesaj Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmek ve bu inancı zedeleyecek inanışlardan ve davranışlardan kaçınmaktır. İnsanlar ilahi mesajdan uzaklaştıkça, çeşitli kültürel ve sosyal hadiselerin etkisiyle peygamberlerin tebliğ ettiği saf arı duru tevhid inancına zarar verecek birtakım inç ve davranışları benimseyebiliyor. İşte sonradan çıkan vc peygamberlerin getirdiği ilahi hakikatlere uymayan bu türlü inanç ve eylemlere bidat veya hurafe denir.
Kelime manası itibariyle icat etmek, örneği olmaksızın yapıp ortaya koymak, inşa etmek anlamlarına gelen bid’at: Dinin aslından olmadığı halde inanç ve ibadet alanında sonradan ortaya atılmış inanış ve davranışlardır.
Hurafe ise, bazı insanlar tarafından ortaya atılan, kendisinden uğur veya uğursuzluk, zarar ya da yarar geleceğine inanılan eylem ve davranışlardır.
Bidat ve hurafeler kendilerini doğuran şartlar oluştuğunda toplumda yavaş yavaş ortaya çıkar ve yayılır. Bu şart ve sebeplerin başlıcaları; Cehalet, Dini temel kaynaklarından öğrenmemek, Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimize dayandırılan uydurma hadislerin ortaya atılması, bid'atın, bilinçli olarak üretilmesi, kültür etkileşimi, İslâm öncesinden kalan gelenek ve görenekler, eski dinlerden kalan alışkanlıklar, çok sevap kazanmak veya dinî vecibeleri fazlasıyla ifa etmek düşüncesini sayabiliriz.
Günümüzde en yaygın olan bidat ve hurafelerin başında türbe ziyaretleri esnasında yapılan yanlışlıklar gelmektedir. Dinimizde kabir ziyareti insana ölümü hatırlattığı için güzel görülmüştür. Hz. Peygamber (s.av) bir dönem kabir ziyaretini yasaklamış fakat daha sonra “Size kabir ziyaretlerin yasaklamıştım. Artık, kabirleri ziyaret edebilirsiniz.” (Müslim, Cenaiz, 106) “Kabirleri ziyaret ediniz, Çünkü bu size ahireti hatırlatır.” (İbn Mace, Cenaiz; 47) buyurarak bunu serbest bırakmıştır. Ancak bu konuda dikkat edilmesi gereken hususlar var. Konu ile ilgili Din İşleri Yüksek Kurulumuzun yayınlamış olduğu fatva ışığında bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Mezarlıkların ziyaret edilmesi, bu vesileyle ölümün hatırlanması ve orada yatanlardan ibret alınması dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır.
Kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı, dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir. Hz. Peygamber (s.a.s.), geceleri Baki’ kabristanına gelir ve “Müminler yurdunun sakinleri, sizlere selâm olsun. İnşallah biz de size katılacağız. Bizler ve sizler için Allah’tan afiyet dilerim; Allah’ım, Baki’ kabristanında bulunanları bağışla.” (Müslim, Cenâiz, 102 ) diye dua ederdi. Kabir ziyaretinde bulunan kişinin ölü için dua etmesi ve Kur’ân okuyarak sevabını orada bulunanların ruhlarına bağışlaması uygun olur.
Ancak kabir ve türbe ziyaretlerinde İslâm’ın özüne ve tevhid anlayışına ters düşen, itikâdî bakımdan da zararlı olan tutum ve davranışlardan uzak durmak gerekir. Kabrin başında yüksek sesle ağlayıp gürültü yapmak, kabrin parmaklık ve taşlarını öpmek, onlara sarılıp ağlamak İslâm ile bağdaşmaz. Türbelerde yatan kişileri beşer üstü varlıklar olarak görmek; bu zatların duaları kabul ettiğine, İlâhi kudretlerinin olduğuna inanmak doğru olmadığı gibi bir kısım ihtiyaç ve dilekleri onlara arz etmek, kendilerinden medet ummak, bu ziyaretleri dinî bir vecibe gibi telakki etmek; bez bağlamak, mum yakmak, kurban kesmek, şeker vb. yiyecek maddeleri dağıtarak onlardan yardım dilemek gibi davranışlarda bulunmak da tevhid dini olan İslâm’la bağdaşmaz. Ölen kişilerden medet ummak ve onlardan bazı şeyler beklemek iman açısından tehlikeli bir davranıştır.
Bu tür davranışların birinci sebebi dinimiz hususunda yeterli bilgiye sahip olmayışımızdır. Güzel dinimizi sahih kaynaklardan okuyalım, kulaktan dolma bilgilerle hareket etmeyelim. Yüce Kitabımız Kur’an ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in sünneti bize doğru yolu gösterecektir.
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun…