Toprak ve Doyumsuzluk

- Telegram
"Kuşku yok ki insan pek tatminsiz yaratılmıştır." (Mearic, 19) Hep daha fazlası, hep daha fazlası, daha fazlası, fazlası, fazla...
İnsanoğlu ne kadar doyumsuz gerçekten. Bir şeye sahip olunca arkasından diğer şeylere sahip olmak istiyor ve bunun sonu gelmiyor. Ne kadar çok şeye sahip olursa o kadar mutlu olacağını düşünüyor! Ayrıca sahip olduğu şeylerden mutluluğu da kısa sürüyor. Evet, insan doyumsuz bir varlıktır. Hep "daha yok mu?" nun peşindedir. Elde edemedikçe de mutsuzluğu bir kat daha artar.
Güzel bir bayramı geride bıraktık daha nicelerini güzellerini yaşamak nasip olur umarım bayram demişken ülkemizde bayram tatili ne kadar uzun olursa trafik kazaları ve ölüm oranları o kadar artıyor maalesef bu bayram boyunca da yine kaza haberleri eksik olmadı ama geçmiş yıllara oranla daha az bahsedildi sanırım yada gündem o kadar yoğundu ki sıra gelmedi belki trafik kuralları konusunda hepimiz daha hassas olmalıyız gelecek nesillere örnek olma adına neyse konumuza gelelim:
Bayramda hısım-akraba,konu komşu, hasta, huzurevi ziyaretlerine gitmeye çalıştık elimizden geldiğince gidemediğimiz yerleri telefonla aramaya gayret gösterdik konu hep bir yerden sonra küslük,dargınlık,arayıp sormamaya geliyor ister istemez. Sebep nedir diye sorguladığımızda; konu belli miras ve toprak bölüşümü konusunda adaletsizlik!
Bazısında kardeşler arası,bazısında akrabalar arası kimi zaman komşular arası anlaşmazlık iletişimsizlik,kopukluk yada soğukluk…
Ülkemizin sorunumudur yoksa bizim bölgenin sorunumudur bilinmez zamanında yapılmayan miras bölüşümü yıllar geçtikçe daha büyük sorunlara sebep olmuş bitmeyen mahkemeler, bitmeyen hesaplaşmalar çoğu zaman sonu hüzünlü şekilde musalla taşında son buluyor değer mi değmez mi tartışılır ama mahkeme-i suğra mı yoksa mahkeme-i kübra mı haklı çıkaracak insanları bekleyip göreceğiz. Sultan Süleyman’a kalmamış dünya için kırgınlıkları kavgaları bi kenara bıraktığımız günleri yaşarız umarım yazımın son kısmında Lev Tolstoyun insana ne kadar toprak lazım isimli hikayesinden bahsetmek isterim açgözlülüğün insanın başına nasıl bir felaket getireceğini anlatan hüzünlü bir hikâye.
Rus çiftçi Pahom gözünü toprak hırsı bürümüş bir karakterdir topraktan gelmek, toprak için çalışmak ve toprağa gitmek döngüsünün anlamsızlığı arasında ruhundaki açlığı doyuramayan toprağın bedenini tam anlamıyla örtmeye yetmesi karakterimiz için bir hayat dersiydi.
üzerinde savaşılan toprakların, savaşın, toprağın…yani bütün bu kargaşanın, evlerin, arabaların, ışıklı kentlerin, altınların, yani bütün bu kargaşanın,aç uyuyan çocukların, aç uyanan zenginlerin, kalabalıkların, çok pahalı kahvelerin, ucuz insanların, yani bütün bu tartışmaların, yani bu savaşın yani bu savaşların.. toprağın, tarladaki mezarların, yani bu bütün.. bütün bu kargaşanın bir anlamı olmalı değil miydi? pahom, bütün bu yanılgıların yahut bütün bu kargaşanın bir kılığı mıydı..?
Çiftçi Pahom ile Başkurtlar bir anlaşma yapmışlardı zenginliğin toprak ile ölçüldüğü zamanlarda dilediği kadar toprağa sahip olursa şeytanın bile kendisini korkutamayacağını düşünen Pahom “güneş batana kadar çevirebildiğin toprak senindir.'' cümlesine öylesine inanmıştı gözü doymamıştı ve geriye döndüğünde ağzında kanla son nefesini vermişti.Bilgece söylenmiş bir sözdü, başkurtların cömertliği ve vericiliği de aynı şekildeydi,sahiplenmek için çabaladıklarımızın belli bir süre sonra bize sahip olduğunu anlatan çok güzel bir hikayeydi uşağı hikayenin sonunda 2 metre mezar kazıp sahibini oraya gömdü insana ne kadar toprak lazım sorusunun cevabı belli olmuştu artık…
Küslüğün,kırgınlığın,adaletsizliğin,açgözlülüğün olmadığı daha adil yarınlara ulaşmak umuduyla…