Kaybedilenler ve Tutunamayanlar Üzerine

Kaybedilenler ve Tutunamayanlar Üzerine
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A+ A-

 Hepimizin hayatında değer verdiği önemli yer tutan birileri olmuş bu kişiyi kaybetmenin üzüntüsüyle insanın farklı şeylere farklı anlamlar yükleyerek kendini avuttuğu bir dönem muhakkak olmuştur. İnsan bazen kendi kendine konuşurken laf lafı açar ya hani (bende bazen olur kendimle oturur tartışırım) işin içinden çıkamam ve kendi iç dünyamda kim haklı kim haksız bilemem bir belirsizlik süreci alır beni götürür bazen sevdiğini kaybetmek, kişinin özlemini kaybettiğinin mezarlığına gidip dertleşmeyle son bulur ve işin içinden çıkamayınca sonsuz özlem bitmeyince bu eylemler bazen insanı maneviyata götürür. Maneviyat demişken bu mübarek aylarda bizim diyarlardan Nallıhanlı Tabduk Emremizin öğrencisi bizim Yunusumuzu anmak istedim.
Bir elinde gümüş, diğer elinde altın anahtar tutan erenlerden Yunus Emre bu anahtarlarla maddiyatın ve maneviyatın zenginliğini dileyene sunmaktadır.

Payanlı devr-i zaman nice eylesin Yunus'u(sınırlı zaman döngüsü ne eylesin yunus'u)
payansız(sınırsız) devre erdik devran yağmaya verdik'' 
zaman hükmünden çıkış zaten başlı başına sonsuz ve bir beşerin hayatında çok çok nadiren tadabileceği bir hazdır ki orada daimi olmak... Yunus'un son derece serin bir şekilde verdiği bu haberlerin ancak 2025 yılında algılanabilir mümkünlülüğü de ayrı bir olaydır.

"bir ben var benden içeri" de gayet, her anlamıyla içerideki Allah’a da dünyevi kimliğe de yönelik olsa aleni bir benlik kategorizasyonudur. Kişisel anlam bulunabilecek notsa belkide şu olmalı: bütün hayat boyunca birlikte yaşamak zorunluluğumuzun bulunduğu, atanmış isimlerimizden, bedenimize kazınmış kimliklerimizden bir gün kurtulacak olmak fikri bile rahatlatıcı. Ya bu olsa olsa Hz. Mevlana'nın belirttiği gibi ölümün düğün oluşu, neşesidir.
İnsan bazen kaybettiği kişinin yokluğunda çok şey öğrenir alt katında uyumayı bir ranzanın
üst katında çocukluğunun…
kâğıttan gemiler yapmayı kalbinden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmayan gemilerdir bunlar sahilde el sallayıp gelmeyecek gemileri bekleyip avutur gönlünü insan 
Yada havı dökülmüş yüzüne mezar toprağını yamamaya çalışır acısını dindirmek için yüzüne nur inmez belki ama yüzü nura iner gözyaşları bitse tesbih taneleri vardır saydığında insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardır…
Mezarlıktan uzaklara gidersin bazen, uzaklar sana gelmez çünkü uzaklar seni ister süt içersin acın hafiflesin diye çikolata yersin köşeye çekilip içindeki zehri alsın diye bazen kimsenin bilmediği bilemeyeceği ilahiler öğrenir insan içini soğutmak için bazen bir miraç gecesinde Peygamberin kanatlarında teselli arar birlikte yere inebileceği bir dost bir “yaren” arar.
Bazen bulmak o kadar kolay olmaz bir ters olur bir düz hayat alt üst olur hayatın altının üstünden daha hayırlı olup olmadığını sorgular insan tıpkı şafakların Elif gibi,Nilgün Marmara gibi!
Bir gölgeyi sevmek nedir bilir mi ki herkes öldüğü geceki giydiği terliklerin izini okşar mı ?hiç insan ölüsünü şiirlerle yıkar mı sevdiğine ağıt yakar mı?
Sevdiği olmadan geçen yıllar boyunca insan öğrenir mi birşeyleri acının tam ortasında acısız kalmayı mesela…

İnsan ıslak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakalır mı Kendisinin ucunda Öyle ıslak,Öyle kötü kokan, Yırtık ve perişan.
İnsan hiç sormaz mı kendine bayram gelir benim neyime diye? Sordukça sorguladıkça çıkamaz belki işin içinden Rahmetli babamız bize asıl bayram ziyaretinin arife gün mezarlığa gitmek olduğunu öğretmişti öğütlemişti belki bu bayram olmayacak ama bir sonraki bayrama söz olsun öyleyse…
Nice güzel bayram kabir ziyaretlerinde görüşmek dileğiyle sonsuz özlemle kıymetli babacığım…

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.