Devletin Malı Deniz Mi?

- Telegram
“Devletin malı deniz, yemeyen keriz” diye bir söz var ya hani, hepimizin kulağına bir yerlerden çalınmıştır mutlaka. İlk duyduğunuzda basit bir laf gibi gelir, hatta kimileri araya espri katar, gülüp geçer. Ama işin aslı o kadar da basit değil. Çünkü bu söz, sadece birkaç kelimeden ibaret değil; aslında bir toplumun devlet malına, yani kamunun ortak değerlerine bakış açısını yansıtan bir zihniyetin kısa bir özeti.
Düşünsenize, “devletin malı” dediğimiz şey, aslında hepimizin ortak malı. O kaldırım taşları, parklar, yollar, okul sıraları, hastane cihazları… Hepsi, bu ülkenin insanlarının vergileriyle, alın teriyle yapılmış. Yani “devlet” dediğimiz şey, bir bina, bir masa ya da bir unvandan ibaret değil; sensin, benim, hepimizin toplamı.
Ama ne oluyor? Birileri devletin arabasını özel işlerinde kullanınca ses etmiyoruz. Bir başka yerde kamu malı hoyratça harcanınca “Aman canım, devletten gidiyor!” diye geçiştiriyoruz. Oysa o harcanan, o israf edilen bizim paramız, bizim emeğimiz. Hani markette iki lira indirim için farklı rafları karıştırıyoruz ya, işte o hassasiyeti neden devlet malına karşı göstermiyoruz?
Bu iş sadece büyük yolsuzluklarla ilgili de değil aslında. Mesela parkta oturduğun bankın üzerini çizen biriyle, belediye otobüsünde koltuğa zarar veren biriyle başlar. Çünkü o zarar, dönüp dolaşıp yine bizim cebimize dokunur.
Belki de mesele tam olarak şu: “Devletin malı deniz” diyen anlayıştan çıkıp “Devletin malı emanet” diyebilmeyi öğrenmemiz lazım. Bu ülkenin her karış toprağı, her taş üstüne taş koyan emeği, geçmişten bize miras ama gelecek nesillere de bir borç aslında.
O yüzden soralım kendimize: Gerçek kerizlik nedir? Kamu malına sahip çıkmak mı, yoksa onu hoyratça tüketip, sonra da her şeyin daha pahalı, daha zor olduğunu görünce şikayet etmek mi?
Belki de bu sorunun cevabı, sadece vicdanımızda değil, davranışlarımızda da saklıdır.