Eskilerden Bir Demet: Göynük Manileri Üzerine

- Telegram
Mani, Türk halk edebiyatının en eski ve en samimi sözlü anlatım biçimlerinden biridir. Genellikle dört mısradan oluşan bu kısa dizeler, halkın duygularını, sevdalarını, hüzünlerini, hayata dair gözlemlerini ve esprili yaklaşımlarını yansıtır. Anadolu’nun her köşesinde olduğu gibi, Göynük’te de maniler yüzyıllardır dilden dile aktarılmış, düğünlerde, bayramlarda, uzun kış gecelerinde, köy odalarında söylenerek yaşamın bir parçası olmuştur. Göynüklü gençler sevgilerini, özlemlerini manilere döker; büyükler nasihatlerini, sitemlerini yine bu kıvrak sözlerle dile getirirdi.
Bugün, modern dünyanın hızlı akışında belki bu gelenek biraz gölgede kalmış gibi görünebilir. Ancak Göynük’ün taş sokaklarında, eski kahvelerinde, yılların hatırasını taşıyan hanlarında hâlâ bu manilerin yankısını duyabilirsiniz. Ben de bu güzel kültürü unutturmamak adına, eskilerden kalan Göynük manilerinden bir demet sunmak istiyorum. Çünkü bu maniler sadece birer söz dizisi değil, aynı zamanda bir dönemin ruhunu, insanlarının iç dünyasını, Göynük’ün o kendine has havasını anlatıyor.
Göynüğün yollarında
Sıra sıra yulaflar
Ben seni gizli sevdim
Nerden çıktı bu laflar
Aşk, Göynük’te öyle kolayca dillendirilen bir şey değildi. Seven sevdiğini gönlünde saklar, sadece manilere sığınarak anlatırdı. Ama ne kadar saklansa da, dilden dile dolaşan sözler sonunda bir yerden gün yüzüne çıkardı.
Göynüğün yollarına
Kesme eker döşerim
Ben bu aşkın kahrını
Bir yar için çekerim.
Sevda çilesiz olmazdı. Aşka düşen, her zorluğu göze alır, yollarına kesme taşlar döşese de sevdiğinden vazgeçmezdi. Bu, o zamanların sevdasına gösterdiği büyük bağlılığın bir ifadesiydi.
Saat kulesine çıkmalı
Şu Göynüğe bakmalı
Göynüğün kızlarını
Tef çalıp oynatmalı
Göynük’ün saat kulesi, kasabanın en güzel seyir noktalarından biridir. Buradan bakınca, yalnızca taş sokakları, yeşil tepeleri değil, aynı zamanda geçmişin neşesini, geleneklerin izlerini de görebilirsiniz. Düğünler, bayramlar, eğlenceler bu manilere yansımış; Göynüklü kızların zarafeti, güzelliği anlatılmış.
Kahveyi pişirmeden
Pişirip taşırmadan
Göynüğe kız vermezler
Düşünüp taşınmadan
Kahve pişirmek, o zamanların en büyük sınavlarından biriydi. Hele ki bir genç kız için… Kahveyi taşırmadan, tam kıvamında pişirmek, maharet göstergesiydi. Göynük’te kız almak da vermek de öyle alelade bir iş değildi; ince eleyip sık dokumak gerekirdi.
Kanlı kayadan kayarım
Yoktur benim ayarım
Ben bu dertten ölürsem
Kaderime yanarım.
Kanlı Kaya… Göynük’ün en bilinen yerlerinden biri. Oraya çıkan, derdini rüzgâra bırakır, belki de içinden geçenleri böyle manilere dökerdi. Her dert, her keder aslında kaderin bir cilvesiydi, insan da buna ya isyan eder ya da yanar dururdu.
Karşımda ki sen misin
Şemsiyeme tel misin
İster al ister alma
Sade bekar sen misin
İşin içinde biraz da mizah vardı elbet. Göynüklü delikanlılar hazırcevaptı, bu sözlerle biraz da ince dokundurmalarda bulunurlardı. Çünkü bu maniler sadece hüzün ve sevda için değil, aynı zamanda eğlenmek, gülümsetmek için de söylenirdi.
Göynüğün yolları
Patates çuvallan
Gelin kızlar Göynüğe
Şekerdir oğlanları
Düğünlerde, eğlencelerde bu tür maniler söylenir, hem kızlar hem de oğlanlar birbiriyle tatlı tatlı atışırdı. Göynük’ün oğlanlarının methedildiği, kızlarının güzelliğine vurgu yapıldığı maniler, şenliklerin en neşeli anlarında yankılanırdı.
Bileğimdeki saati
Ceryanla yürütürüm
Göynüklü oğlanları
Hapiste çürütürüm
Göynüklü delikanlıların cesareti de dillere destandı. Kimisi şakayla karışık tehditler savurur, kimisi ise delikanlılığını böyle maniyle ortaya koyardı.
Meğe meşeye benzer
Meşe kamışa benzer
Şu Göynüğün kızları
Dökme gümüşe benzer
Göynüklü kızlar, zarafetleriyle, güzellikleriyle manilere konu olmuştur hep. Onların duruşu, göz alıcı parlaklığı bir dökme gümüş gibi saf ve özeldi.
Kaynana olmasaydın
Oğlan doğurmasaydın
Madem geçinmeyecektin
Göynük’ten almasaydın
Evlilik sadece iki kişinin değil, iki ailenin birleşmesiydi. Hal böyle olunca, kaynana-gelin meseleleri de manilere konu olurdu. Güldüren ama düşündüren bir söz ustalığıyla söylenen bu maniler, halkın hayatı nasıl mizahla harmanladığını da gösterirdi.
Göynük’ün eski zamanlarına yolculuk yaparken, belki de yıllar önce Dedeler Köyü'nde, Çakmak Dede lakabıyla tanınan o amcayı hatırlarsınız. Bayramlarda, kandillerde, davulunu çalarak her kapıyı çalıp, anında uydurduğu manilerle herkesi güldürüp neşelendirirdi. Çocuklar da onun peşinden koşar, her hanede bir parça mutluluk bırakırken, sonunda o manilerin sahibi bir miktar para alır, sevinçle yoluna devam ederdi.
Belki de bu gelenek, Göynük’ün sıcak ve samimi atmosferinin bir parçasıydı; neşesiyle her köşeyi aydınlatan o küçük anlar, zamanla daha da değerli hale geldi.
Bugün belki manileri eskisi gibi dillendiren yok ama onların ruhu hâlâ Göynük’ün havasında, sularında, insanlarında yaşıyor. Kim bilir, belki bir gün eski bir düğünde, belki bir kahvehanede, belki de içli bir türkü eşliğinde bu maniler yeniden canlanır.
O gün geldiğinde, biz de geçmişten gelen bu güzel mirası sahiplenir, Göynük’ün manilerini bir kez daha dilden dile aktarırız.
Bu manilerin günümüze kadar yaşatılmasında emeği geçen ve bu yazıyı yazmama vesile olan değerli hocam Nedim Taşkonak’a da gönülden teşekkür ederim. Onun sayesinde bu kültürel mirasın ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha anladım.