Göynük'te Eski Yılbaşları: Sobanın Başında Isınan Hatıralar

Göynük'te Eski Yılbaşları: Sobanın Başında Isınan Hatıralar
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A+ A-

Göynük gibi geçmişi zengin, kültürü derin bir yerde yılbaşı, modern çağın parıltılı kutlamalarından uzak ama bir o kadar anlamlı ve içten yaşanırdı. Belki rengarenk ışıklarla süslenmiş sokaklar yoktu ya da televizyon ekranlarında görmeye alıştığımız şaşaalı sofralar; ancak Göynük’te yılbaşı, içinde gerçek mutluluğun saklı olduğu sade ve samimi anılardan ibaretti.

Kış ayazı Göynük’ü bembeyaz bir örtüyle sarıp sarmaladığında, Zafer Kulesi’nden bakıldığında kasabanın manzarası adeta bir kartpostal gibi olurdu. Kar taneleri dar sokaklara sessizce iner, her köşede insanı mest eden o huzur hissedilirdi. İşte böyle zamanlarda, evlerin içinde bambaşka bir dünya kurulurdu. Sobanın çevresinde toplanan aileler, hem soğuğa hem de hayata karşı dayanışmanın en güzel örneğini sergilerdi. Sobanın üzerindeki  kestanelerin kokusu, bakır çaydanlıktan yükselen buharla birleşir; geçmişin hikayeleri, sobanın çıtırtısına karışırdı.

Evde yılbaşı hazırlıkları günler öncesinden başlardı. Kadınlar, dolaplardan bakır kaplarını çıkarır, sofralara koyacakları yemeklerin planını yapardı. O sofralar belki bugünkü gibi çeşit çeşit yiyecekle dolup taşmazdı ama sevgiyle hazırlanmış her lokması, bu yoksunluğu fazlasıyla telafi ederdi. Taze açılmış yufkalarla pişirilen gözlemeler, tereyağında kavrulan erişteler ve taş fırında yapılmış ekmek üzerine sürülen mis gibi tereyağı... Her biri, o sofraların unutulmaz lezzetleri arasındaydı.

Komşular arasında ise yılbaşı gecesi dayanışmanın en sıcak örnekleri görülürdü. Bir evden dolmanin kokusu  yükselirken, diğer evde tarhana çorbası kaynardı. Pişirilen yemekler sadece ev halkıyla değil, komşularla da paylaşılırdı. Her kapının ardında farklı bir hikaye, farklı bir lezzet saklıydı. Bu dayanışma, Göynük halkının içtenliğinin ve paylaşma kültürünün bir göstergesiydi.

Yılbaşı hediyeleri, bugünkü gibi mağazalardan alınan pahalı paketlerden ibaret değildi. Çocuklar, annelerinin ördüğü yün çorapları büyük bir heyecanla giyerken, kendi elleriyle çam dallarından hazırladıkları süsleri hediye olarak sunardı. Hediyelerin maddi değeri değil, içine konan emek ve sevgi önemliydi. Bir çift eldiven, bir parça tatlı ya da bir dal süslenmiş çam, kalpten gelen bir hediye olarak mutluluğu beraberinde getirirdi.

Gece ilerledikçe, dışarıda kar taneleri sessizce yağmaya devam ederken, içeride sobanın çıtırtısı kahkahalara karışırdı. Eski radyolardan yükselen türküler, odaya ayrı bir huzur katardı. Sohbetler derinleşir, herkes geçmiş yılın muhasebesini yapar, gelecek yıl için dualar ederdi. “Allah sağlık, huzur ve bereket versin” diye edilen dualar, kalplerdeki umutları yeniden yeşertirdi. O yılların yılbaşını özel kılan, yaşamın sadeliği içinde bulunan mutluluktu.

Bugün modern hayatın getirdiği koşuşturma içinde belki de en çok özlediğimiz şey, o soba başındaki sohbetler, paylaşılan bir tabak yemek ve yürekten kopup gelen dualar. Göynük’teki eski yılbaşılar, mutluluğun ne kadar basit, huzurun ise paylaşılan küçük anılarda gizli olduğunu hatırlatırdı.

Yeni bir yıl daha kapımızda… Her birimize Göynük’ün o sıcak hatıralarındaki gibi samimiyet dolu bir yıl dilerim. Sağlık, huzur ve o saf mutluluk duygusuyla dolu bir hayat dileğiyle. Yeni yıl, hepimize eski zamanlardaki gibi içimizi ısıtan anılar getirsin.

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.