Melek Hanım Türküsü: Göynük'ten Yükselen Bir Ağıt

- Telegram
Bazı türküler vardır ki, onları her dinlediğinizde iç dünyanızda bir hüzün dalgası yükselir. Çünkü sadece bir melodi ya da birkaç söz değildir onlar; bir yaşanmışlığın, bir hasretin, bir kavuşamamanın dile gelmiş hâlidir. İşte Göynük’ün en eski türkülerinden biri olan Melek Hanım Türküsü de böyle bir hikâyeye sahiptir. Hikâyesinin kökeni kesin olarak bilinmese de, anlatılan rivayetler bizi çok eski zamanlara, belki de Rus Harbi’ne kadar götürmektedir.
Melek Hanım aslen Bolulu’dur. Ancak Göynük’te akrabalarını ziyaret ettiği bir dönemde, kaderin onu götürdüğü bir gönül macerasına tutulur. Misafir olarak kaldığı evin bahçesinde, sevdiğiyle sık sık buluşur. Birbirlerine duydukları aşk, zamanla büyüyen bir yangına dönüşür. Ancak kader ağlarını örmüştür; bahçedeki bu gizli buluşmalardan biri sırasında yakalanan çift, ailelerinin baskısıyla aceleyle evlendirilir.
Nikâh kıyılmış, Melek Hanım sevdiğiyle bir yuva kurma hayaliyle dolmuştur. Fakat hayatın acımasız yüzü çok geçmeden kendini gösterir. Seferberlik ilan edilir ve genç adam vatan borcunu ödemek üzere askere alınır. Göynük’te sevdiğini hasretle bekleyen Melek Hanım, bir gün aldığı kara haberle yıkılır. Sevgilisi şehit olmuştur. Bu acıyı yüreğinde taşıyan Melek Hanım için artık zaman durmuş, Göynük’ün sokakları sessizleşmiştir. Dilden dile dolaşan bu hüzünlü hikâye, yıllar içinde bir türküye dönüşmüş ve bugün hâlâ söylenmektedir:
Melek de Hanım has bahçede geziyor,
Melek Hanım aman geziyor.
Ak elleri de inci mercan diziyor,
Melek Hanım aman diziyor.
Hanım da ninesi bu işleri seziyor,
Melek Hanım aman seziyor.
Ağlama Meleğim, senin de yazın böyledir,
Melek Hanım anam böyledir.
Aşk adamı bülbül gibi söyletir,
Melek Hanım aman söyletir.
Göynük’ün sokaklarında, ahşap evlerin pencerelerinden, ıhlamur kokulu bahçelerinden bu türkü yükselirken, bizlere de bir görev düşüyor: Kültürümüzü, geçmişimizi ve türkülerin taşıdığı hatıraları unutturmamak. Zira türküler, sadece birer melodi değil, geçmişten geleceğe uzanan birer köprüdür. Büyüklerimizden dinlediğimiz bu ezgileri, yeni nesillere aktarmak en büyük sorumluluğumuzdur.
Bugün, popüler kültürün etkisiyle yerel müzikler ve hikâyeler giderek unutuluyor. Oysa biz, köklerimize sahip çıkmazsak, yarın bu hikâyeleri anlatacak kimse kalmayacak. Melek Hanım’ın sesi, Göynük’ün taş duvarlarında yankılanmaya devam etmeli. Düğünlerde, bayramlarda, uzun kış gecelerinde, Göynük’ün eski sokaklarında bir gün yine bu türkü söylenmeli.
Biz dilimiz döndüğünce büyüklerimizden dinlediklerimizi anlatmaya, yazıya dökmeye ve genç nesillere aktarmaya devam edeceğiz. Çünkü kültür, anlatıldıkça yaşar, paylaşıldıkça kök salar. Göynük’ün türküleri, hikâyeleri ve unutulmaz hatıraları bizimle yaşamalı, bizden sonrakilere de miras kalmalıdır.
Kim bilir, belki bir gün Göynük’ün bir sokağından geçerken, eski bir evin penceresinden Melek Hanım türküsü duyulur…