Köy Yollarında Bir Kırmızı Araba

- Telegram
Sabahın erken saatlerinde, Göynük’ün kıvrımlı yollarına düşerdi küçük kırmızı araba… Üzerinde “Melek Hanım” yazısı, içinde mis gibi ekmek kokusu. Daha motor sesi uzaktan duyulur duyulmaz, köy meydanında bir hareket başlardı.
O küçük çocuk da her sabah aynı heyecanla beklerdi bu arabayı. Harçlıklarını, evde bulduğu bozuk paraları avucuna sıkıca bastırır, gözünü yola dikerdi. Araba köşeyi döner dönmez, sabırsızca yerinde duramaz, kimi zaman zıplar, kimi zaman bir sağa bir sola koştururdu. Koca köyde bir tek o değil elbette, herkesin gözü o ekmek dolu bagajdaydı. Ama onun heyecanı bir başkaydı. Sanki ekmeği alana kadar zamanı durdurmak istiyordu.
Araba durur, bagaj açılır, sıcak ekmeklerin kokusu havaya yayılırdı. İşte o an… Karnı açsa da en çok kokusu doyururdu onu. Elindeki terli bozuk paraları uzatırken, gözleri pırıl pırıl yanardı. Ekmeği aldığı gibi göğsüne bastırır, avuçlarını yaksa da umursamazdı. O sıcaklığı hissetmek, o kokuyu içine çekmek yetiyordu ona.
Yıllar geçti… O küçük çocuk büyüdü. Şimdi o köy yollarında başka arabalar geçiyor, başka insanlar ekmek taşıyor. Ama ne zaman sıcak ekmek kokusu duysa, içindeki o çocuk yeniden uyanıyor. Çünkü bazı şeyler sadece geçmişte yaşanmaz, insanın ruhunda, hatıralarında hep taptaze kalır. Tıpkı o kırmızı araba, o mis gibi ekmek kokusu...