Yönsüzlük Taşrada Başlar

- Telegram
Uzun süredir yazmıyordum. Bazen içini dökmek için değil, içini tutmak için susarsın. Ama artık birikenlerin yazıya dönüşme vakti geldi. Çünkü Göynük sokaklarında yürürken karşılaştığım gençlerin bakışları bir şey söylüyor bana: “Abi biz nereye gidiyoruz?”
Taşra, sessizliğin yüksek sesle konuştuğu yerdir. Büyük şehirde gençler kalabalığın içinde kaybolur; küçük şehirde ise gözünün içine baka baka eksilir. Ne umutlarını dillendirebilecekleri bir mecra var, ne de onları duyacak biri. Hayal kuruyorlar ama kurdukları hayallerin bu şehirde yeri yok. Düşünüyorlar ama düşünmek yetmiyor, çünkü yön yok.
Liseyi bitiriyorlar, iki seçenek var önlerinde: Ya büyük şehre kapağı atmak ya da burada kalarak yavaş yavaş sönmek. Üniversiteye giden geri dönmek istemiyor; kalan, gitmediği için kendini suçluyor. Ne yazık ki iki taraf da mutsuz. Çünkü mesele sadece mekân değil; mesele, aidiyet duygusu. Bu gençler ait hissedemiyor artık hiçbir yere.
Göynük’te, Mudurnu’da, Nallıhan’da… Her sokakta bir başka genç var, gözleri uzaklara dalmış. “Burada benim gibi düşünen biri daha var mı?” sorusunu içinden geçiren. Oysa bu memleketin toprakları ne cevherler yetiştirdi. Ama artık toprağı işlemek yerine gençleri kaybediyoruz. Sadece tarım değil, umut da çoraklaşıyor.
Siyasiler, her dönem gençleri hatırlıyor; ama sadece seçim afişlerinde. Bir pankarta sığdırılan gelecek olmaz. Gençleri sadece dinlemek yetmez; onların diliyle konuşmak, dertlerine ortak olmak gerekir.
Göynük’ün gençleri yön arıyor. Ama bir yön tabelasında değil, bir bakışta, bir destek sözünde, bir el uzatışta. Onlara yalnız olmadıklarını hissettirecek bir ses lazım. Çünkü onlar bu ülkenin sessiz çığlığı.
Yarın, bu kasabanın sabahında onların sesi yankılanmazsa, biz bu gecede çok şey kaybetmişiz demektir. Gençleri kazanmak, sadece onları tutmak değil; aynı zamanda toprağı, geçmişi, geleceği tutmaktır.