ASGARİ MÜŞTEREKLER

- Telegram
Merhabalar değerli okurlar. 2025 yılında uygulanacak asgari ücret, adına tespit komisyonu denen bir ekip tarafından günler, toplantılar sonra belirlendi ve geçtiğimiz günlerde kamuoyuna açıklandı. 22.104 Türk Lirası olarak belirlenen ücret tüm yıl için geçerli olacak ve şu an için, ufukta seçim filan olmazsa eğer, ek zam düşünülmüyor. Elbette açıklanan rakam toplumun büyük bir kesimini kapsayan ve dar gelirli kabul edilen vatandaşları memnun etmedi. Tespit komisyonunun, hanımların yaptığı günler gibi toplanıp toplanıp kurabiyeler, sarmalar, börekler mi yediği, neler konuştuğu, tespit edilen rakamı ilk kimin önerdiği, bu rakamın sonundaki 4 Türk Lirasının hangi ince hesaplarla belirlenen ücrete eklendiği herkesin merakını cezbediyor! Bütçedir, mali disiplindir, sıkı para politikasıdır, orta vadeli programdır bunlar işin “uzmanları”nın konusu. Benim asıl üzerinde durmak istediğim konu başka.
Toplumu bu tür olaylar öncesi ya da sonrasında toparlamaya ve yönlendirmeye çalışan bazı toplum mühendisleri var. Birçoğunu da televizyonlardan, her akşam tefrika tefrika yayınlanan ve ellerinde vileda sopasıyla koca koca ekranların önünde bilmiş bir eda ile birşeyler anlattığını düşünen “uzman”lardan teşekkül eden açık oturum programlarından tanıyorsunuz. Ve her nedense bu tiplerin ortak özelliği fakirliği, yoksulluğu, az yemek yemeyi vs yüceltmeleri. İşe dini inançları da karıştırıp “fakirler cennete zenginlerden 500 yıl önce girecek!” gibi büyük ve iddialı laflar edenler de çıkıyor aralarından. Asgari ücretin açıklanmasından hemen sonra bir söyleşiye katılan Dr. oytun erbaş isimli zat kuru fasulyenin en az kırmızı et kadar değerli olduğunu, asgari ücretin 50 bin lira olması halinde bile insanlara yetmeyeceğini (yani insanlara yaranılamayacağını), oysa fakirliğin çok çok üstün bir meziyet ve felsefi açıdan adeta nirvana olduğunu filan anlattı ballandıra ballandıra. (Kendisi o kadar isabetli ve bilimsel konuşur ki, Covid 19 salgını başladığında “Çok da şaapmayın canım, genetik olarak Türkler covid’e asla yakalanmayacak!” da demişti.) Elbette dijital dünya affetmedi bu söylemleri ve kuru fasulye yerine cağ kebabı gömdüğünü anlattığı bir başka video hemen dolaşıma çıktı. Cerrahımın dediğini yap ama yaptığını yapma! Neyse, o işin ayrı bir boyutu da, neden garibanların daha insanca yaşama arzularına, isminin önünde Dr. Prof. Doç gibi bilimsel titrler olan “bazı” kişilerce ya da şeyh, şıh gibi bezirgan tiplerce ket vurulmaya çalışıldığını çok merak ediyorum. Öyle ya, üç tarafımız denizlerle çevrili, hatta kendimize ait iç denizimiz var. Kazara taşın üstüne tohum düşse tarlaya dönüşür, o denli verimli topraklara sahibiz. Hitit, Frig, Urartu ve onlarca kadim medeniyetin, Doğu Roma’nın, Selçuklu’nun, Osmanlı’nın mirasının üzerinde oturuyoruz. Karlı tepelerin eteğinde eş zamanlı olarak denize girilebilen bir iklimimiz var. İnşaat temeli kazıyoruz, 1 metreden su fışkırıyor. Bunlara benzer tonlarca hazineye rağmen insanlar neden askıda ekmek, çıkma sebze peşinde? Üç kuruş daha az ödeyip bir pişirimlik et alabilmek için neden gecenin ayazında Et Süt Kurumu kapılarında beklemek zorunda kalıyor? Neden peygamberimiz “1 lokma 1 hırka yaşardı” diye Andersen’den masallar anlatıp da her ramazan ayında “sakız çiğnemek orucu bozar mı hocam?” tarzı soruları cevaplayarak astronomik ücretleri götürüyor bazıları? Göynük gibi adeta unutulmuş bir kasabada bile ev kiraları 15-20 bin Türk Lirası bandına dayanmışken 22.104 liralık asgari ücreti nasıl reva görüyorsunuz insanlara? En düşük emekli maaşı olan 12.500 Törkiş Lirayısöylemiyorum bile! Bozdur bozdur harca bir rakam çünkü! Cerrahım oytun’a göre insanların ona da şükretmesi lazım!
Tamam, bir mücadele verilecekse hep birlikte verelim. Herkes “gücü nispetinde” elini taşın altına koysun. Ama toplumun azınlıkta bir kesimi İsviçre gibi yaşarken 12.500 ya da 22.104 ya da başka bir absürt rakamla geçinmeye çalışan insanlar Afganistan gibi Burkina Faso gibi Sudan gibi yaşamak zorunda kalıyorsa ortada bir sorun var demektir. Ama bizim milletimiz sabırlıdır; Sevr anlaşması sonrası emperyalistlerin ve maşalarının işgallerine sabretmiştir. Ama bir noktada olanaksız şartlar içinde Kurtuluş Savaşı vermeyi de başarmıştır. Herkesin şapkasını, kasketini, külahını, takkesini önüne koyup biraz düşünmesi şarttır.
Görüşmek üzere değerli okurlar.
(Yazarın Notu: Bu yazı yayımlandığında doktor bey bir özür videosu yayımlamıştı sosyal medyada. Özür dilemek erdemdir, ancak özür dileyecek eylemlerde bulunmamak daha büyük bir erdemdir!)