YİYEMEMEKTEYİZ

YİYEMEMEKTEYİZ
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A+ A-

 

Merhabalar değerli okurlar. Jenerasyonum itibarı ile hem radyo hem TV hem de dijital iletişim kanallarını görmüş biri olduğumdan, yoğun biçimde olmamakla beraber hem iyi bir TV hem de dijital mecralar izleyicisi olduğum söylenebilir. Gerçi özellikle direksiyon başındayken radyo dinlemeyi çok severim ama Göynük’te bu zevkten mahrumuz her nedense. Verici arızası olduğu söyleniyor, bilemiyorum, ama sadece trtfm radyosuna mahkûm olmak hoşnut etmiyor beni. Neyse, Belediyemiz umarız ki çare bulur bu duruma.

Televizyonlardaki yarışma programlarını takip ediyor musunuz? Yarışma var yarışma görünümlü kavga gürültü programları var. Bilgiyi, kültürü ve saf yeteneği ödüllendiren programları gerçek yarışmalar grubuna dahil edersek diğerler, yani doğan görünümlü şahin diyebileceğimiz yarışmamsılar her nedense en çok izlenen TV programları listesinde sürekli kendilerine üst sıralarda yer bulmaktalar. Buralara yarışmacı statüsü ile dahil edilen tiplerin birçoğunun bir castingçalışmasının ürünü olduğunu ciddi ciddi düşünüyorum. Belli ajansların portföyünde yer alan tipler, daha önceden üzerinde çalışılmış senaryolar dahilinde bir performans sergiliyorlar adı yarışma olan bu programlarda. Programların büyük bir çoğunluğu zaten dış kaynaklı yapımların bir nevi devşirilmesi şeklinde hayatımıza sokulduğundan, kadim kültürümüz içerisinde bir hayli sırıtması normal bir durum.

Bu tarz yapımlara örnek verirsek 7-8 adedini bir çırpıda sayabilmek mümkün. Yazımın başlığından belki anlaşılmıştır, ben yemekteyiz adlı yapım hakkında birkaç kelam etmek niyetindeyim. Diğer birçok yarışma programının aksine Hollanda merkezli Endemol şirketinin değil ITV Global adlı bir başka eğlence şirketinin bünyesinden çıkan bu format, diğer birkaç ülkede daha Come Dine With Me ya da benzer adlar altında yayımlanmakta. Ülkemizde ise başlangıçta birkaç özel TV’de yayımlanıp tutmayan, ardından acun ılıcalı’nın mucizevi (!) dokunuşu ile adeta Anka Kuşu misali küllerinden doğan bu format, birkaç sezondur adını zikrettiğim kerameti kendinden menkul bu medya sihirbazı tarafından kendi televizyonunda yayımlanmakta. Bu zat birkaç sunucu değişikliğinin ardından bir türlü tutturamadığı yemekteyiz formatının fişini tam çekecekken Zuhal Topal adlı oyuncuyu sürpriz şekilde transfer ederek programı canlandırdı. İşin sürprizli yanı, aynı oyuncunun başka bir kanalda yayımlanan benzer içerikteki formatını dava eden acun ılıcalı’nın yine şapkadan tavşan çıkararak adı geçen oyuncuyu, kendi formatının sunucusu yapmasıydı. Bu durum, işin ayak oyunları içeren siyaset kısmı. Asıl olayın yarışmacı kisvesi altında bu programda boy gösteren tiplerde olduğunu söylemek lazım. Yukarıda belirttiğim gibi eğer bir (veya birden fazla) casting ajansının kadrolu oyuncularının, belli bir senaryo çerçevesinde oynadıkları bir role playing game yani rol yapma oyunu ise bu, yarı amatör oyuncuların berbat performasnlarınıdeğerlendirmek yeterli olacaktır. Ama eğer bu programda yarışmacı olarak izleyiciye lanse edilenler sıradan vatandaşlarise işte orada farklı birkaç söz söylemek gerekir. Ben hasbelkader bu yemekteyiz’in orijinal versiyonlarını da yeri geldiğinde takip eden biri olarak ülkemizdeki versiyonun orijinaliyle kıyas bile kabul etmeyeceğini rahatlıkla söyleyebilirim. Örneğin İngiliz TV’sindeki versiyonda yarışmacılar birbirlerine karşı son derece nazik ve saygılı biçimde yapılan yemekleri değerlendiriyorlar. Ne kadar şaşırtıcı değil mi?! Oysa bizdeki versiyonda yarışmacılar yemek kültüründen bîhaber olduğundan birbirlerinin giyim kuşamlarına, takılarına, zayıflık, şişmanlık, kellik, kötü makyaj, sosyal medyadaki paylaşımları hatta zenginlik ve fakirliklerine kadar seviyeyi düşürmelerine rağmen yemeklerle ve yemeklerin içerikleri ile ilgili yorum yapan neredeyse hiç kimse yok! Her iki seçenekte de vahim bir durum söz konusu. Yarışmacıların oyuncu olduğu durumda da gerçek kişi olduğu durumda da izleyiciye sunulan “şey” berbat bir yozlaşmanın ekranlara taşınması oluyor. Çünkü birçok nesiller, ebeveynleri tarafından hiç kimsenin eksiği ya da kusuru ile alenen yargılanmaması gerektiği, bunun ayıp ve hatta günah olduğu öğretisi ile yetiştirildi bu ülkede. Oysa geldiğimiz noktada bu güzel yetiştirme tarzı iğrenç bir vaziyete evrilmiş görünüyor. TV’de yayımlanan bu ve buna benzer programların denetimini yapmakla memur edilmiş olan KÜTÜK pardon rtük adlı kurum ise her nedense bu programları (dolayısıyla programların yapımcılarını) uyarmak yerine, reklam gelirlerinden yüzde 5 payını alıp kenara çekiliyor. Alkol ve tütün mamullerini blurlayıp silahı, töre-nomıs-intikam temaları ile kadına şiddeti alenen ekranlara taşımakta sorun görmeyen sakat bir anlayış var, öncelikle bunun değişmesi şart oğlu şart!

Değerli okurlarımıza saygı ve sevgiler sunuyorum.

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

2 yorum yapılmış

  • Deli Emin (1 ay önce)
    Mutfakta aşçı, yatakta çarşaf, sokakta kaldırım olarak yazınıza puanım yüksek hocam emeklerimize sağlık radyocu deli Emin Hakkari’den bile bağlandı
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Ayşin (1 ay önce)
    Doğru söze ne dedir👏👏
    %100
    %0
    Yanıtla