TOROSLAR GİBİ OLMAK

- Telegram
Aksiyon filmlerini sevmeyen pek azdır. Orada iyi adamlar ve kötü adamlar olur. İyi adamlar hep atletik yapılı, boylu boslu, sert mizaçlı, ürkütücü bakışlı ve yakışıklı tiplerdir. Bizim gerçek öykümüzdeki kahraman ise kısa boylu, tıknaz ve göbekliydi. Hatta vücut kitle endeksine bakılsa obez çıkardı sonuç. Ayrıca bir de keldi iyi mi! Sert mizaçlı ve ürkünç bakışlı da değil çektiği tüm eza ve cefaya rağmen tam tersi gülümseyerek bakardı hayata. Ama dediğimiz gibi hayatının neredeyse her anı kesinlikle aksiyon filmlerini aratmayacak hareketlilik ve heyecana sahipti.
Adeta ateşten gömlek giymiş, hep kelle koltukta bir hayat sürmüş, Akdeniz coğrafyasının en tehlikeli ve acımasız hadiseleri içinde yer almıştı; hem de figüran olarak filan değil başrol ile! Kod adı Toros’tu. Toroslar gibi sarp ve sağlam bir yüreğe sahipti. Bugünlerde söndürülemeyen alevlerle uğraştığı iddia edilen Hollywood’un pompaladığı bir yığın savaş ve casusluk filmlerinde, adeta bir kalıptan çıkmış çakma kahramanları izletiyorlar tüm dünyaya ve bize. Oysa ki uçmayla kaçmayla, atlamayla zıplamayla yazılmıyor gerçek destanlar. Toros gibi mangal yüreklilerce yazılıyor.
Adanın en yüksek kesimi olan Beşparmak dağlarında, kan gövdeyi götürürken kaydedilmiş siyah beyaz bir fotosu var örneğin: Mermi şeritlerini beline kemer gibi sarmış, elinde hafifmakineli tüfek, yaşamakla ölmek arasındaki incecik çizgide. Bilmeyen pikniğe gelmiş zanneder, o kadar rahat, gülümsüyor objektife. Rahmetli ile ilgili yazılıp yazılabilecek en güzel ifade sanırım bu fotoğraftan esinlenerek yazılmıştı: Sıradan görünümlü sıradışı kahraman!
İnsan evlenirken mutlu, huzurlu ve sakin bir hayat düşler genelde. Hani şu pop şarkısında olduğu gibi: Evli, mutlu, çocuklu… Ama bu türden, sayıca pek az olan sıradışı kahramanların yanı başındaki kadınlar da el mahkûm sıradışı olurlar. Yaşadıkları aşklar da elbette aynı oranda sıranın dışında! Toros, yani Rauf ile Aydın’ın aşkı da tıpkı böyleydi. Rauf,mücadeleler ile dolu geçen ömrünün bir anında esir düşmüştü düşman eline. Durumu belirsizken Aydın’a gizlice bir mektup gönderdi.
“Seni Allah’a, evlatlarımızı da sana emanet ediyorum. Hayat işte, iyi kötü tesadüflerle dolu. Bizimki de öyle oldu” diye yazıyordu mektubunda. Aydın ağladı; uzuun uzun günlerce ağladı. Şükür ki Rauf kurtuldu o cendereden. Daha sonra da benzer durumlarla karşılaştılar. Rauf kelimenin tam manası ile ölümlerden ölüm beğen tipi durumlarla karşılaştı. Kâh başının üstünden vızır vızır mermiler uçtuğu oldu, kâh iki adım ötesine havan topu düştüğü, en yakın arkadaşlarının kucağında şehedate erdiği de… Bazen adada bazen Londra’da suikastlerden kılpayı kutulduğu bile oldu. Aydın hep böyle istim üzerindeydi; kara haber beklentisinde… 64 yıl aynı yastığa baş koydular. Rauf’un annesi o 1,5 yaşındayken vefat etmişti. Aydın ona hem sevgili hem eş hem de anne oldu. Evlat acısı yaşattı bu hayat onlara, hem de üç kere. Bu ağır yükü üç kez omuzlamak zorunda kalsalar da birbirlerine ve aşklarına dayanarak ayakta kalmayı bildiler. Yeniden evlat sahibi oldular.
"Çocuklarım bensiz büyüdü, bensiz büyüyen çocuklarımın çocukluk hatıralarını anımsayamadığım için garip bir özlem içindeyim, ölen çocuklarımızın matemini bile yeterince tutamadım, küçük oğlumun cenaze törenine bile katılamadım, ağlamak istedim ağlayamadım, sarılıp öpmek istedim, bunu da yapamadım, içinde bulunduğumuz durum nedeniyle duygularımı dışa vuramadım, Kıbrıs meselesi yüzünden omuzlamak zorunda kaldığım sorumluluklar mı bana mani oldu, yoksa doğuştan mı böyleydim, bilemiyorum" diyecektiRauf.
Bir de şunu ekleyecekti:
"Türkiye olmadan cennete bile girmem!"
Böyle yurtsever, böyle adanmış bir yürekti o. Huzurlu ve dingin bir yaşam hayali kuran Aydın işte bu Çılgın Türk ile bir ömür geçirdi. Rüyalarının gerçeğe döndüğü anlara da şahitlik ettiler hayallerinin yıkılışına da. Bazen mutluluk bazen hüzün. Amerikalı filan olsalar Hollywood temcit pilavı gibi onlarca kez filmini çekerdi de bu iki güzel insanın, onların film gibi hayatının finalini isteseler de böyle yazamazlardı. Rauf son nefesini verirken Aydın’ına şarkı söylemekteydi!
"Sevemez kimse seni, benim sevdiğim kadar, sevgilim sen olmasan, bu dünya neye yarar" diye mırıldanıyordu. İşte böyle sıradanlıktan uzaktı. Aydın ilk kez o gün, Rauf ruhunu teslim ettiğinde, ayakta durmakta zorlandı. Rauf’unun tabutuna sarılarak “ülkesinden önce evimin lideriydi” diyebildi sadece. Bu yiğit adamın yiğit kadını yedi yıl dayanabildi onun yokluğuna. O da 2019’da yumdu gözlerini. Umarız bu hayatta düşleyip ulaşamadıkları o huzura birlikte yürüyorlardır. Bu vesile ile Kıbrıs’ın gerçek kahramanlarından Rauf Denktaş’ı vefatının 13üncü yılında anmak istedim. Rahmetli Toros, uğrunda canını ortaya koyduğu Kıbrıs’ın kumarcı oligarkların, kara paracıların insafına teslim edildiğini görse yine silahlarını kuşanıp Beşparmak Dağlarına çıkmakta bir an bile tereddüt etmezdi ama ben Toros olsaydım ne haliniz varsa görün deyip çekip giderdim…