SONBAHARLAR BİZİM İÇİN HÜZÜNLÜ AMA UMUTLUDUR

SONBAHARLAR BİZİM İÇİN HÜZÜNLÜ AMA UMUTLUDUR
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A+ A-

 

 

11 Kasım 1938. Atatürk’ün naaşı, İslam Tetkikleri Entsitüsü yöneticisi Ord. Prof. Dr.  M. Şerafettin Yaltkaya’nın nezaretinde yıkandı. Başbakan Celal Bayar’ın talimatıyla, Prof. Lütfi Aksu tarafından tahnit işlemi yapılacaktı. Vücudun bozulmadan korunmasını sağlayacak olan tahnit işleminde kullanılacak olan solüsyon, 200 gram formaldehit, 1 gram sublime, 200 gram tuz, 10 gram asit penol, 1000 gram su’dan oluşuyordu. Prof. Lütfi Aksu, işlemi tamamladıktan sonra, bu solüsyondan iki küçük şişeye doldurup ağızlarını mühürledi, üstüne de içerik etiketi yazıp yapıştırarak Atatürk’ün kollarının arasına sıkıştırdı. Genelde yapılan bir uygulama ile yüzü ve sağ elinin maskı alındı. Galvanizli kurşundan bir tabuta konuldu ve kapağı örtüldü. Gül ağacından yapılmış bir başka tabuta yerleştirildi ve onun da kapağı kapatılıp üzerine Türk Bayrağı örtüldü.

Aradan 15 yıl geçti. Anıtkabir’in inşası tamamlandı. 1938’de Başbakan olan Celal Bayar artık Reisicumhur’du.

8 Kasım 1953 gecesi saat 23 sularında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji bölümü başkanı Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlu, Ankara valisi tarafından arandı. 

Atatürk’ün tabutunun açılması ve tahnit işleminin çözülmesi için, hükümet tarafından görevlendirildiniz” dedi Profesöre. 

9 Kasım 1953, sabah saat 7.30. Prof. Kamile Şevki Mutlu, Etnografya Müzesi’ndeki, geçici kabirden çıkarılan ve katafalkın üzerine konulan gül ağacı tabutun önündeydi. İçin için titriyordu. Neredeyse bayılacaktı ancak dayanmak zorundaydı. Saygı duruşu yapıldı. Ardından “Başlayalım lütfen” dedi usulca. Yüksek Teknik Öğretmen Okulu’ndan 10 öğretmen getirilmişti yardımcı olmaları için. Bu öğretmenler gül ağacı tabutun vidalarını söküp kapağı kaldırdı. Kurşun tabutun lehimleri sökülüp onun da kapağı kaldırıldı ve ortamı tahnitte kullanılan solüsyonun kokusu sardı. Cenaze, kahve renkli muşambayla sarılıydı. Taşınma sırasında zarar görmesin diye, naaş ile tabut arasındaki boşluklara talaş konulmuştu. Talaş nemliydi ki bu iyiye işaretti; koruyucu solüsyonun uçup gitmediğini gösteriyordu. Prof. Kamile Şevki Mutlu, muşambayı göğüs hizasına kadar açtı. Atatürk’ün vücudu parafinli sargılarla örtülü, yüzü ise ıslak pamuk ile kaplıydı. Zaman adeta durmuştu. İğne düşse zemine sesi duyulacaktı. Herkes nefesini tutmuştu. Kamile Hoca, Atatürk’ün yüzündeki pamuğu yavaşça kaldırdı. Atatürk’ün yüzü ortaya çıkmıştı. Hiç bozulmamış olduğunu tespit ettiler. Bronz teni ve altın sarısı saçları rengini kaybetmemişti. Kalın kaşlarından bir tel kopmuş, sol göz kapağının üstüne düşmüştü. Prof. Mutlu usulca uzanıp kaş telini olduğu yerden aldı. Sakalları hafif uzamıştı ki bu olağan bir durumdu. 15 yıl önce Dolmabahçe Sarayı’ndaki yatağında uyur gibiydi. 1951’de rahmetli olan Profesör Lütfi Aksu’nun yaptığı tahnit işlemi son derece başarılıydı. Prof. Kamile Şevki Mutlu, Atatürk’le yüz yüzeydi. Elini uzatıp yanağına dokundu ve sevgiyle okşadı. O anda ne hissettiğini hatıratında anlattı Kamile Hoca: 

Bir an için sanki konuşacakmışız gibi hissettim” 

Salondaki derin sessizlik sürüyordu. Naaşı kurşun tabuttan çıkarılıp dualarla kefenlendi ve ceviz ağacından yapılan yeni tabuta konuldu. Üzerine Türk Bayrağı örtüldü. Kadınlara eşit statü sağlayan adam, bir kadın tarafından son yolculuğa uğurlandı. 

Ölümünden 15 yıl sonra bir kadın tarafından yanağı sevgiyle okşanan ilk ve tek insandır Atatürk. Dünya tarihinde sadece Ona nasip oldu bu. Çünkü; bu çilekeş milletin yetiştirdiği bu büyük insan, vefat ettiğinde bir erkeğe, toprağa verileceği zaman ise, bir kadına emanet edilmişti. 1938’de Atatürk’ün naaşının emanet edilebileceği en yetkin kişi bir erkekken, 15 yıl sonra, 1953’te bir kadındı. Hayatın her alanına daha fazla kadın eli değmesi gerektiğinin en önemli örneğidir belki de bu durum. 

Açıkçası (kaynağı devlet arşivleri olan) yukarıda aktarmaya çalıştıklarımı ne zaman okusam, dinlesem gözlerim yaşarır. 10 Kasımlara bambaşka bir pencereden bakmamız gerektiğini düşünürüm. Yas penceresinden değil, kısacık ömrünü çağdaş bir ülke ve millet oluşturmaya adamış kocaman bir insanın başardıklarını içselleştirme penceresinden…

Bu haftalık bu kadar. Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum değerli okurlar.

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

1 yorum yapılmış

  • Melike (3 hafta önce)
    Okurken ben de nefesimi tuttum. Kaleminize sağlık 👏🏿👏🏿
    %100
    %0
    Yanıtla