ENGELLER, TANGO ve SEVGİ

- Telegram
Merhabalar değerli okurlar. Güzel bir Ramazan ayı diliyorum öncelikle. Oruç tutmanın sabahtan akşama aç karnına gezmekten ibaret olmadığını keşfedeceğimiz, gönül gözümüzün de açılacağı bir dönem olması en çok istediğim şeylerden biri.
Geçtiğimiz günlerde ülkemizin yetiştirdiği en kaliteli sanatçılardan Edip Akbayram’ı yitirdik. Nev’i şahsına münhasır diyebileceğimiz Allah vergisi muhteşem bir sese ve harika bir yoruma sahip, özellikle 80li yıllarda üstüne yapışan “solcu” yaftasından dolayı emeğini bile sergilemesine yasaklar konulan, kendisine sınırlı sayıda da olsa gelen arabesk plağı ve gazino tekliflerini reddedip, ailesinin geçimini sağlamak için alyansını satan ama kişiliğini satmayan ender ve gerçek “sanatçı”lardandı. Ruhu şad olsun.
Bazı filmler vardır, yapıldığı zamanın üzerinden yıllar da geçse insanların üstünde bıraktığı etki ile çağının ötesindedir. Bugün size onların birinden bahsetmek istiyorum.
Bahsedeceğim film 1974 yapımı aynı adlı filmin yeniden çevrimi olan 1992 yılı yapımı Scent of a Woman (Kadın Kokusu). Martin Brest’in yönettiği filmde Al Pacino ve Chris O’Donnell başroldeler. Birkaç dalda aday olduğu Akademi Ödülleri’nde Oscar heykelciğini En İyi Erkek Oyuncudalında Al Pacino ile kazanan film, köklü bir kolejde öğrenci olan Charlie’nin paraya ihtiyacı olduğu için, gözleri görmeyen, zeki fakat son derece huysuz bir emekli yarbay olan Frank Slade’e bakıcılık yaptığı bir hafta sonu gezisinin hikayesini anlatır izleyiciye. Film zaman zaman ağır bir tempoya düşse de sinema tarihine geçmiş birkaç ikonik sahneye sahip.
Bunlardan biri, Yarbay Frank Slade’in lüks bir restoranda sadece kokusunu izleyerek yanına gittiği genç ve güzel Donnaile yaptığı efsanevi tango bana kalırsa. Donna rolüyle filmde kısacık ama ikonik bir sahnede yer alan Gabrielle Anwar bu dans sahnesinde Al Pacino’ya eşlik ederek akıllarda kalıyor. Al Pacino Oscar ödülünden dolayı kendisine helal olsun dedirtircesine kör bir adamın nasıl tango yapacağını gösteriyor ve bir resital sunuyor adeta. Arka planda çalan Carlos Gardel’in Por Una Cabeza adlı şarkısı da cabası! İzlerken müthiş pozitif duygular içerisine giriyorsunuz. Sahnenin sonunda ise Donna’nın mekâna gelmekte geç kalan uyuz erkek arkadaşı Michael tarafından adeta sürüklenerek mekândan çıkışı ile pozitif atmosfer yerini bir hayal kırıklığına bırakıyor.
Bir diğer sahne ise yaklaşık 20 dakikalık efsanevi okul sahnesi. Bu sahneden Yarbay Slade’in akıllara kazınacak tiradına gelirsek; “Bir zamanlar görebiliyordum. Buradakilerden genç, kolları kopmuş, bacakları kesilmiş çocuklar gördüm. Ama kesilip atılmış / alınmış bir ruhun görüntüsü gibisi yoktur. Çünkü sökülüp atılmış bir ruh için protez yoktur! Şimdi bu muhteşem genci (Charlie’yi kastediyor) kuyruğunu kıstırıp Oregon’a geri gönderdiğini düşünüyor olsan da Bay Trask, ben onun ruhunu idam ettiğini düşünüyorum.” diyerek savunduğu Charlie’nin okuldan atılmasına engel olma çabasını görürüz.
Son olarak Al Pacino’nun kör bir adamı oynayabilmek içinaltı ay boyunca körler okulunda kaldığını ve filmin çekimleri boyunca tek bir noktaya bakması nedeniyle gözlerinin zarar gördüğünü ve gözlük kullanmaya mecbur kaldığını da belirtmeliyim.
Bende iz bırakan ve sizin de beğenebileceğinizi umduğumfilmler hakkında ara sıra birkaç söz etmeyi düşünüyorum izniniz olursa. Bir sonraki yazımda buluşabilmek umudu ile sağlıklı ve mutlu günler diliyorum tüm okurlarımıza.