KELİMELERİN KÖKENİ

KELİMELERİN KÖKENİ
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A+ A-

 

         Merhabalar değerli okurlar. Günlük yaşantımızda nesneleri betimlemek için kullandığımız kelimelerin nereden gelip dilimize yerleştiğini hep merak etmişimdir. Bu merakın temelinde kelimeler ile oynamayı sevmemin yattığını söylersem sanırım yanlış ifade etmiş olmam. Birçok dilde ortak kullanımı olan kelimeleri merak ederim. Zira herkesin dikkat etmeyeceği kadar yerleşik hale gelmiş şeylere gösterilen dikkat, o konuya gösterilen yoğun ilgiden kaynaklanır diye düşünüyorum. Algı-ilgi mevzusu anlayacağınız.

         Hindi kelimesi mesela; Anadolu’da yaşayan bizler hindinin anavatanı olarak Hindistan’ı bildiğimiz için hindi demişiz bu hayvancağıza. İngilizce’de Turkey olmasının sebebi de onların hindini anavatanı olarak Türkiye’yi biliyor olmaları. Özellikle bir dönem futbolda milli takım düzeyinde 8-0 gibi ezici farklarla mağlup olduğumuz İngiliz basını “We cooked Turkey” yani Hindiyi pişirdik biçiminde manşetler atardı sarkastik biçimde. Dolayısıyla ülkemizde üretip ihraç ettiğimiz ürünlere bastığımız Made in Turkey damgası da bu tip alaycılığa kurban gitti yıllarca… Yakın zamanda bunu Made in Türkiye biçimine dönüştürmüş olmak başarılı ve akıllıca bir hamle bence. Ama geç kalınmış olduğunu da itiraf etmeliyiz. Benzer bir durumu yönetme konusunda Etiyopya’dan alınacak dersler var sanki. Eski adı Habeşistan (yani köleler diyarı) olan Etiyopya, uluslararası imajını düzeltmek için ülkeye Habeşistan adresi ile gelen tüm postaları koşulsuz iade etti. “Burası Etiyopya, Habeşistan diye bir ülke yok burada!” şeklindeki kararlı ve tavizsiz üslup, Habeşistan kelimesinin unutulmasını sağladı. Hindiye dönersek; İngilizler hindinin anavatanını Türkiye bilip o yönde isim koyarken biz de Hindistan menşeli olduğundan hareketle hindi demişiz. Durumun ilginçleştiği nokta Hindistan’da da hindinin anavatanı olarak Güney Amerika, özelde Peru bilindiği için bu hayvanın adı piru! Buraya kadar mevzuyu biliyor olabilirsiniz. Sonrası da epey ilginç! Biraz daha doğuda, eski bir Hollanda sömürgesi olan Malezya’da bu hayvan Aym Blanda yani Hollanda kuşu diye adlandırılmış. Zamanında Fransız sömürgesi olan Kamboçya ise Muan Barang yani Fransız kuşu adını vermiş. Elbette emperyalizm ve onun ana dili İngilizce galip gelmiş ve dünya dillerine Turkey şeklinde yerleşmiş maalesef. Söz İngiltere’den açılmışken anavatanı Anadolu (ve Türkiye) olan yoğurt, İngiliz marketlerinde Greek Yoghurt yani Yunan Yoğurdu diye satılmakta. İsveçli bir firma, Türk Usulü yoğurt adı altında bir ürün piyasaya çıkarıp, ambalajın üzerine de pala bıyıklı bir Atinalı amcanın fotoğrafını koyunca ufak çaplı bir kriz çıkmıştı. Fotoğraftaki amca “Fotoğrafımı izinsiz kullandınız” yerine “Ben Türk değilim! Ürün ve görsel yanıltıcı” diyerek üretici firmayı dava etmiş ve sağlam da bir tazminat kazanmıştı. Gel gör ki hukuksal platforma taşınan bu durumdan sonra başka firmalar da yoğurdu yine Yunan Yoğurdu olarak satıyor. Ben Türk değilim diyerek yoğurdu sahipleniyorsun bari yogurtis filan gibi daha yaratıcı bir isim koyar insan komşi! Perhiz ve lahana turşusu vaziyeti düpedüz…

         Hindiye benzer bir kullanımı da portakalda görüyoruz. 17. Yüzyılın sonunda tüccarlar tarafından Portugal’dan yani Portekiz’den getirildiği için olsa gerek portakal demişiz ona da. Bazı dillere Portekiz ile bağlantılı biçimde yerleşse de, bazı kültürlerde naranj – oranj (narange – orange) şekliyle, Sanskritçe kökeniyle ilişkili biçimde yer almakta. Bir de yakın dönemde Covid-19 pandemisinde sıkça kullandığımız karantina kelimesi var. Ticaret amacıyla Venedik’e gelen gemileri salgın olasılığına karşı kentin açıklarında 40 gün bekletmelerinden kaynaklanan bir kelime. 40’ın İtalyanca karşılığı Quaranta. Quaranta’ya -ena ekini yapıştırmışlar olmuş sana karantina! 

         Türkçe özelinde bir dönem özellikle Fransızcadan dilimize pek çok girişim olmuş. Bizde Fransız, Alman, İngiliz, Amerikan hayranlığı bir hastalık gibidir; zaman zaman konjonktürel olarak değişik versiyonları nüks eder. Fransızca kökenli kelimelerin birçoğu bugün bile kullanımda: Abajur (abat-jour: Işık kısan), etajer (etagere: Raflı dolap), portmanto (porte manteu: Manto taşıyıcı), robdöşambr (robe de chambre: Yatak odası giysisi), konserve (conserve: Korunmuş yiyecek), konservatuvar (conservatoire: Müzik okulu), jandarma (gens d’harme: Silahlı birlik) gibi… Dilimize sahip çıkalım diye beylik bir laf edeceğim de, sahip çıkacak dil mi kalmış allahınızı severseniz?!

         Mutlu ve sağlıklı günler diliyorum tüm okurlarımıza.

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

2 yorum yapılmış

  • Necati (2 gün önce)
    Abi kalemine sağlık yazın gayet güzel akıcı ve dilimiz her şeyimiz di fakat yabancı şeyleri seviyoruz galiba millet olarak . Divanda Türkçeyi konuştuk. Sonra Bizler Divanı unuttuk Türkçeyi unuttuk
    0
    0
    Yanıtla
  • Emre Başkaya (3 gün önce)
    Yazınızı okuyunca Oktay Sinanoğlu'nun Türkçe giderse Türkiye gider söylemi aklıma geldi, hassasiyetiniz ve dilimiz ile ilgili tespitleriniz çok hoş olmuş.İlgiyle okumaya devam ediyorum.
    %100
    %0
    Yanıtla