SARI ÖKÜZ MEVZUSU

- Telegram
Sayıca fazla olan bir öküz sürüsü, çevredeki sırtlanların göz hapsindeydi. Sırtlanlar yırtıcı bir güç olmalarına rağmen cüsselerinden korktukları öküzlere direkt saldıramıyorlardı. Hem ayrıca avlanan aslanlara musallat olan asalak yaratıklardı onlar. Kurnaz bir tilkiden ders alıp başka bir yöntem denemeye karar verdiler. Ellerinde beyaz bayrak, üç kişilik bir heyet ile öküzlerin liderine gittiler. Selam-aleykümselam faslının ardından ağızlarındaki baklayı çıkardı sırtlan heyetinin başı:
“Aslında…” dedi, “…bizim sizlerle bir sorunumuz yok değerli öküzler. Şunun şurasında ne kadarcık yerde beraber mutlu mesut yaşayabiliriz. Ancak şu sizin sürüdeki sarı öküz yok mu sarı öküz, işte asıl onunla bizim sıkıntımız. Zaten rengi filan da sizden farklı. Bizim topluluğumuz da onun bu iğrenç sarı rengini gördüğünde çıldıracak gibi oluyor. İyisi mi siz aramızdaki bu bahar havasının bozulmaması için o sarı öküzü bize verin, olay tatlıya bağlansın. Münferit olarak gerçekleşen sıkıntılar da böylece son bulmuş olur.” Öküzlerin lideri, yönetimdeki diğer öküzlerle bakıştı. Aralarında kısa bir toplantı yaptılar. Sırtlanların bu dostane (!) teklifi ile öküz sürüsü rahata erecekti. Kabul ettiler ve sarı öküzü sırtlanlara teslim ettiler.
Aradan bir süre geçti. Sırtlanların açlığı başına vurdu tabii. Öküzlerle aralarındaki bu normalleşme sürecini baltalamamak adına aynı heyet bir kez daha çaldı öküzlerin kapısını.
“Değerli öküz kardeşlerim” diyerek söze girdi sırtlan heyetinin başı. “Aramızda devam eden bu normalleşme sürecinden son derece hoşnuduz. Ancak sürünüzdekilerden şu uzun kuyruklu olan öküzden rahatsızız. Ne zaman sağrısına konan sinekleri kovalamak için o uzun kuyruğunu sallasa arkadaşlarımız adeta hipnoza giriyor. Sürümüzdeki değerli arkadaşlarımız işlerini yapamaz oldular. Siz iyisi mi bize uzun kuyrukluyu verin, aramızdaki bu güzel süreç devam etsin.” Öküzler düşünüp taşındılar. Baktılar ki sırtlanlar haklı. Verelim gitsin dediler ve uzun kuyruklu da gitti böylece.
Sırtlanlar ne zaman aç kalsa aynı ritüel işledi bir süre daha. Yok benekli, yok iri boynuzlu, yok siyahlı, yok beyazlı diyerek birer birer alıp götürdüler öküzleri. Derken Öküzler sayıca zayıf hale düştüler ve sırtlanlar artık beyaz bayrağa ve öküzlere dil dökmeye gerek duymadan teklifsizce gelip sürüden istedikleri öküzleri daha sık aralıklarla alıp götürmeye başladılar. Öküzlerin lideri dedi ki üç-beş baş kalan sürüye:
“Nasıl bu duruma geldi olaylar anlayamıyorum. Biz nasıl bu hale düştük?” Sürünün en cevval öküzü cevapladı onu:
“Biz hatayı sarı öküzü vermekle yaptık. Sarı öküzü vermeyecektik!!!”
Bu hikâye, ilkelerimizden ödün verdiğimizde karşımıza çıkan sonuçları gözler önüne seriyor. Bir toplumda ya da bireysel anlamda, bir bedel ödemekten kaçınmak adına verdiğimiz ödünler, genellikle daha büyük bir yıkıma zemin hazırlıyor. Çünkü hiçbir zaman ilk kayıp, son kayıp olmuyor.
Bugünün dünyasında da "Sarı Öküz’ü Vermeyecektik" dediğimiz pek çok an var. Bazen mesleğimizdeki bir değer, bazen ailemizden gelen bir öğreti, bazen de toplumsal bir hak…Ancak daha büyük sıkıntılardan kaçma umuduyla verdiğimiz ilk taviz, domino taşlarına dönüşüyor. Ve bir bakıyoruz ki, elimizde ne ilke kalmış, ne de güven.
Hikâyenin ana fikrine gelince: İlkelerden vazgeçmek, ufak gibi görünen bir adımın bile aslında daha büyük sonuçlara kapı araladığını unutmaktır. Bugün susarak ya da razı olarak belki anı kurtarabilirsiniz ama gelecek tehlikeye düşer. Çünkü değerler, parçalanmaya başladığında onları tek tek savunmak daha zor hale gelir. Toplumun her bireyi, inandığı ve savunduğu değerler için kararlı durmalı ki, sonradan “Keşke...” demesin. Önemli olan, ilk adımda sağlam durabilmektir. Çünkü sırtlanlar her durumda yeni bir Sarı Öküz bulabilirler.