BİN YIL SÜRECEK DÖNEM

BİN YIL SÜRECEK DÖNEM
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A+ A-

 

Merhabalar değerli okurlar. Bana eski kafalı da diyebilirsiniz ama açıkçası ben yazıları dijitalden çok basılı hallerinden okumayı tercih edenlerdenim. Dolayısıyla gazetemizin basılı versiyonlarını hem okumak hem de arşivime katmak benim için ayrı bir keyif. 28 Şubat’ta yayımlanan bu sayımız için de sizlere yakın tarihimizden arşivlik bir yazı sunmak istedim.

Yaşı genç okurlarım belki hiç duymamış, ya da az çok bir şeyler duymuş olabilirler, 28 Şubat denildiğinde akla gelen en önemli olay tarihi Milli Güvenlik Kurulu toplantısıdırkanımca. 1997’de gerçekleşen bu toplantıya değinmeden önce 28 Şubat kararlarına gelinen süreçte neler olup bittiğine kısacabir bakmak gerekir öncelikle.

1993 yılı örneğin, Türk siyasi ve sosyal yaşamında 28 Şubat sürecinin yapı taşlarından biridir. Şüpheli ölümler, faili meçhul (aslında faili meşhur) cinayetler ve terör saldırılarıyla dolu bu yıla 24 Ocak’ta gazeteci-yazar Uğur Mumcu suikastiile başlamıştık. 12 Eylül sonrası hükümetlerde önemli görevler üstlenmiş, siyaset için fazlaca zeki bir karakter olan Adnan Kahveci’nin şüpheli trafik kazası, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in helikopter kazası denilerek geçiştirilen son derece şüpheli ölümü, 8nci Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ani vefatı (yakın zamanda zehirlenme şüphesi ile mezarı açılmış ve zehir bulgularına rastlanmış olmasına rağmen zehirlenme olmadığı yönünde rapor verilmiştir), istihbaratçı Ahmet Cem Ersever suikasti, Türk siyasal yaşamında önemli yerleri olan 12 Eylül arifesinde Cumhurbaşkanı vekilliği yapmış İhsan Sabri Çağlayangil, 1960 darbesinde Milli Birlik Komitesi’nin fiili liderliğini de yapan Cemal Madanoğlu ile eski asker ve siyasetçi Tekin Arıburun’un vefatları ve terör örgütünün belki de tarihindeki en kanlı eylemleri gerçekleştirmesi  ile kapkara bir yıldı 1993 yılı. Kendinden sonra gelecek olan ve günümüz siyasal yaşamını bile dizayn eden olaylar, yapılan seçimler, kurulan ve bozulan hükümetler ile hızlı bir mecrada akan olaylarla 1995’e gelindiğinde; yapılan genel seçimlerde merhum Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi 1. Parti olmasına rağmen laik kesimlerin fazlaca tepki koyması nedeni ile hükümeti kurma görevini Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den alamadı. Merkez sağ seçmenin iki partisi olan ANAP ve DYP’nin kurduğu ANA-YOL (evet o yıllarda koalisyon kuran partilerden böyle garip hatta ucube kısaltmalarla bahsedilmekteydi) hükümeti, liderleri olan Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’in yüksek egolarından dolayı zaten tel maşa gibiydi ve uzun ömürlü olmadı. Bu kez seçmen iradesine karşı hareket etmeyenDemirel, hükümeti kurma görevini Erbakan’a verdi ve Erbakan da birkaç tur görüşmenin ardından dönüşümlü başbakanlık formülü üzerinde anlaştıkları DYP ile koalisyon kurdu. REFAH-YOL kısaltmasıyla anılan hükümette çağdaş Türk kadını imajı ile Çiller, laik kesimlerin endişelerinin emniyet sübabı gibi görüldü. Zaten iki yıl sonra Erbakan dönüşümlü sistem çerçevesinde görevi Çiller’e devredecekti. Toplumun değişik kesimlerinin biraz sabır göstermesi yeterliydi yani.

Ancak filliyatta durum hiç böyle gerçekleşmedi. Erbakan, başlangıçta partisi ve partisine oy veren seçmene karşı mesafeli duran kesimlere karşı ılımlı bir siyaset sergilese de gizli ya da aşikâr bir el ya da eller tarafından sürekli baltalandı. Ekonomi alanında yıllar sonra ilk kez denk bütçe yapılması ve havuz sistemi diye anılan sitemle, işçi ve memur kesimine tarihin en büyük ücret ve maaş zamları yapılmasına ve kamuda tasarrufun en üst düzeyde uygulanmasına rağmen, özellikle partisinin mensuplarınca hatta bazen bizzat kendisi tarafından laik kesimlerin endişelerinin gerçekleştiğine dair eylem ve söylemler sergilenmesi ile işler başlangıçtaki temkinli ılımlılıktan uzaklaşmaya başladı. Adına merkez medya denilen ve o dönemin vurduğu yerden ses getiren televizyon kanalları, birileri tarafından servis edilen görüntüleri günbegün yayınlamaya başladı haber kuşaklarında. 28 Şubat’a yaklaşılırken gerçekleşen 4 olay REFAH-YOL hükümeti için sonun başlangıcı oldu denilse yeridir.

Bunlardan ilki Ekim ayında Erbakan’ın yaptığı ilk dış resmi ziyaretlerden Libya’da, Libya lideri Muammer Kaddafi’nin bir bedevi çadırı içerisinde Türkiye’yi katliamcılıkve hatta soykırımcılıkla suçlamasıydı. Erbakan, bu isterik ithamlara karşı suskun kalmakla çok eleştirildi.

İkincisi, Kasım 1996’daki Susurluk Kazası idi. O tarihe kadar sadece ayranı ile meşhur olan Balıkesir’in Susurluk ilçesi, aynı otomobilden çıkan siyasetçi, emniyet mensubu ve mafya üyesi ile ayranından daha fazla ün kazandı. Adeta irinle dolu bir sivilce patlamış ve içindeki pislik ortalığa yayılmıştı. Merkez medyanın da bu işi ballandıra ballandıra günlerce yayınlaması ile toplumsal bir tepki oluşturuldu. Kısa vadede bu hükümetin yarattığı bir illegalite olmamasına rağmen bu olay tümüyle REFAH-YOL hükümetine mal edildi.

Bir diğer olay 1997 yılının Ocak ayında Sincan Belediyesi’nce düzenlenen Kudüs gecesi etkinliğinde olan bitenlerin, laik kesimlerce bir karşı devrim olarak kabul edilmesi, merkez medyanın da köpürtmesi ile Zırhlı Birlikler Eğitim Okulu’na bağlı birliklere aynı Sincan’ın caddelerinde tanklarla geçit töreni yaptırılmasıydı.

Son olay aynı yıl hatta aynı ay içerisinde, Ramazan ayındaNecmettin Erbakan’ın Başbakanlık Konutu’nda tarikat liderlerine verdiği iftar yemeği oldu. Yine merkez medyanın günlerce süren tefrikası sonucu bu iftar yemeği toplumda geniş bir tepkiye neden oldu. Ordunun üst düzey komuta kademesi, Gölcük’te toplantılar yaparak irticanın büyük bir tehlike olduğunu kamuoyu ile paylaştı (Bazı kesimlerce 1999 Gölcük depremi bu toplantılarla ilişkilendirildi ve bazı toplumsal olaylarda “7,4 yetmedi mi?” şeklinde pankartlara bile taşındı).

Bu süreç maalesef bir güç savaşıydı ve karşıt iki kesimce ifrat ve tefrit içerisinde devam etti. Örneğin Başbakanlık’ta verilen bir resepsiyonda alkol ikram edilmemesi üzerine dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı merhum Oramiral Güven Erkaya’nın ısrarla rakı servisi istemesi, verilen olumsuz yanıta rağmen cebinden çıkardığı para ile gerekirse dışarıdan satın alınıp getirilerek servis edilmesini emretmesi gibi bazı olaylar ile bu güç savaşı topluma servis edildi.

Sonuçta 1997’nin 28 Şubat’ında, Çankaya Köşkü’nde gerçekleşen ve 9 saatlik süresiyle adeta rekor kıran Milli Güvenlik Kurulu taoplantısı sonunda kamuoyuna deklare edilen kararlar, kimi kesimlerce olumlu karşılanırken kimi kesimlerce postmodern darbe diye nitelendi. Bu sürecin önemli figürlerinden biri olan Orgeneral Çevik Bir tarafından, 28 Şubat’taki MGK’de alınan kararların yani 28 Şubat sürecinin bin yıl devam edeceği vurgulandı. Erbakan, bir süre imzalamamak üzere direse de kararların altına imza attı ancak tabanına karşı sıkıntı yaşamamak için uygulamayı geciktirdi. Aynı yılın Haziran ayında da, dönüşümlü başbakanlık sürecinde görevi Tansu Çiller’e devretmek üzere istifasını sundu. Ancak Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Hükümeti kurma görevini Çiller yerine ANAP lideri Mesut Yılmaz’a verdi. Yılmaz da Ecevit’in DSP’si ve Hüsamettin Cindoruk’un DTP’si ile ANASOL-D kısaltmalı hükümeti kurdu.

Günümüze değin çeşitli çalkantılarla devam edegelen Türk siyasetinde önemli bir yeri olan 28 Şubat süreci, yakın tarihin önemli olaylarından biriydi ve yukarıda da ifade ettiğim gibi karşıt görüşlerin bir güç savaşıydı. Bu güç savaşını hangi gücün ya da güçlerin kazandığından çok, kimin kaybettiğine bakmak lazım. Bence kaybeden taraf, bu süreç içerisinde anlamsız polemikler arasında kalan halk oldu maalesef. Ülkenin potansiyeli bu güç savaşları ve patinajlar ile atıl hale getirilmeseydi acaba Türkiye nerelerde olurdu üzerinde ayrıca düşünmek gerekir bence.

Darbelerden ve anlamsız güç savaşlarından uzak, mutlu ve sağlıklı günler diliyorum tüm okurlarımıza. (Yazarın Notu : Bu uzuun yazıya tahammül gösterdiğiniz için ayrıca teşekkür ederim)

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

2 yorum yapılmış

  • -Aybars BORUK (1 ay önce)
    Çok bilgilendirici ve okuması keyifli bir yazı olmuş hocam, elinize ve emeğinize sağlık..
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Rüyası Göynük (1 ay önce)
    Biz çok çok teşekkür ederiz kaleminize sağlık
    %100
    %0
    Yanıtla